Hepimiz zaman zaman bazı sosyal durumlarda gergin hissetmişizdir. Örneğin iş yerinde yöneticilerimize önemli bir sunum yapacağımız zaman ya da uzun zaman sonra bir kişiyle ilk randevumuza çıktığımız zaman.

Ancak sosyal fobi olarak da adlandırılan sosyal kaygı bozukluğunda gündelik etkileşim içeren her tür sosyal ortam oldukça kaygı vericidir. Sosyal kaygı bozukluğu en basit şekliyle toplumsal durumlarda (sosyal etkileşim ortamlarında) yaşanan belirgin ve sürekli kaygı hali olarak tanımlanabilir.

Sosyal fobisi olan kişiler izlendiklerini, değerlendirildiklerini düşündükleri sosyal ortamlarda insanlar tarafından olumsuz olarak değerlendirileceklerine ilişkin belirgin bir kaygı yaşarlar ve bu ortamlarda bulunmaktan kaçınırlar.

Korkulan sosyal ortamda bulunulduğunda ise çoğunlukla kaygı semptomları gözlenir.

Çarpıntı, terleme, kızarma, titreme, kaslarda gerginlik, ağız kuruluğu, ateş basması ya da üşüme hissi gibi bedensel semptomlar kaygı duygusuna eşlik eder.

Sosyal fobisi olan kişilerin bir kısmı sosyal etkileşim içeren birçok durumdan korkarlar ve yaygın sosyal fobi tanısı alırlar.

Bir kısmı ise spesifik sosyal etkileşim ortamlarında kaygı belirtileri gösterirler. Örneğin bir topluluk önünde konuşma yapmak gibi. Bozukluğun bu tipi ‘özgül’ sosyal fobi’ ya da  ‘performans tipi’ sosyal fobi olarak tanımlanır.

Neden sosyal fobisi olan bir kişi için sosyal ortamlarda bulunmak bu denli korkutucudur?

Sosyal fobisi olan bir kişi bir ortama girdiğinde ‘tuhaf/farklı’ bir şekilde davranıp tüm dikkati kendisi üzerine çekmekten, kendini rezil etmekten ve küçük düşmekten endişe eder.

Bazı kişiler davranışlarının altında yatan bu düşüncelerinin çok farkında değildir,  tek bildikleri sosyal bir ortama girdiklerinde çok gergin ve kaygılı olmalarıdır. Ancak kişi fark etmese de duygularına ve davranışlarına etki eden o durumlara dair altta yatan inançlarıdır.

Klinik gözlemler ve yapılan araştırmalar göstermektedir ki sosyal fobisi olan insanlar bir sosyal ortama girdiklerinde zihinlerinden belirli tip olumsuz otomatik düşünceler geçer:

“Herkes bana bakıyor, kaygımı belli etmemeliyim”

“Muhtemelen konuşurken duraksadığım için aptal olduğumu düşünüyor”

“Bir hata yapacağım ve garip olduğumu düşünecekler”

“Konuşurken sesimin titrediğini fark edecekler ve  çok özgüvensiz biri olduğumu düşünecekler”

“Eğer o etkinliğe gidersem çok kaygılanacağım ve herkes fark edecek”.

“Garip ve tuhaf olduğumu düşünecekler”

“Hiç konuşmadığım için hakkımda eminim tuhaf şeyler düşünüyorlardır”.

Bu tür otomatik düşüncelerin zemininde  kişisel tarihçemiz içerisinde edindiğimiz daha temel inançlar/varsayımlar ve düşünce kalıpları yatar. Bu inançları üç kategori şeklinde ele alabiliriz:

  1. Mükemmelliyetçilik ( Sosyal performansa dair aşırı yüksek standartlar):

“ Kaygılandığımı hiç belli etmemeliyim”

“ Her zaman zeki ve havalı görünmeliyim”,

“ Her zaman söyleyecek ilginç bir şeylerim olmalı”

  1. Koşullu İnançlar:

“ Eğer konuşma esnasında sesim titrerse/kızarırsam  insanlar yetersiz/garip/aptal olduğumu düşünecekler”

“Sessiz olursam insanlar sıkıcı olduğumu düşünecekler ve benimle arkadaşlık etmek istemeyecekler”,

“İnsanlar beni tanırsa benden hoşlanmayacaklar”

  1. Kendilik Hakkında Olumsuz Temel İnaçlar:

“ Sıkıcı biriyim”, “ Farklıyım” , ‘Yetersizim’ vb.

Bu inanç kalıpları,  sosyal etkileşim anında kişinin otomatik düşüncelerini belirler ve otomatik düşünceler de davranışlarını ve duygularını belirler.

Kendiliğin Sosyal Bir Nesne Olarak Değerlendirilmesi ( Processing of The Self as a Social Object)

Sosyal fobisi olan bir kişi korktuğu bir sosyal ortama girdiğinde (diğerleri tarafından olumsuz değerlendirileceğine inandığı bir ortam) herkesin onu izlediği ve değerlendireceği inancı nedeniyle tüm dikkatini kendine yöneltir.

Sanki kendisini dışarıdan izleyen bir gözlemci gibidir. Kendisini izleyerek diğerlerinin kendisi hakkında ne düşüneceğini tahmin etmeye çalışır.  Böyle yaparak sosyal kaygı kısırdöngüsünün içine hapsolur çünkü sadece kendisine yönelmiş dikkatiyle vardığı sonuçlar çoğunlukla duruma dair hatalı değerlendirmeleri içerir. (düşünce hataları)

Örneğin ‘endişeli hissetmekle’ ‘endişeli görünmeyi’ eşit kabul eder ve kaygı hissine dışarıdan fark edilecek düzeyde bedensel kaygı belirtileri eklenmemiş olsa da herkesin çok kaygılı olduğunu anlayacağına inanır.

Örneğin sosyal kaygısı olan bir kişi elinin çok şiddetli titrediğini ve herkesin bunu fark ettiğini düşünür. Oysa diğerlerine sorulduğunda ya titremeyi fark etmemişlerdir ya da hafif bir titreme fark etmişlerdir.

Sosyal kaygısı olan birçok kişi, dışarıdan nasıl göründüklerine dair resimleri içeren imgelerin zihinlerine geldiğini söylerler. Ne yazık ki, bu hayali görüntüde gördükleri, diğerlerinin gördüğü şey değil, kendi korkularının görselleştirdiği imgedir.

Örneğin arkadaşlarıyla bir sohbete katılırsa aptal görüneceğinden endişe eden bir kişi, konuşmadan önce ağız çevresinde belirgin bir gerilim yaşar.

Gerginlik, kendisini çarpık yüz ifadesiyle gördüğü bir imajı tetikler ve herkese bu şekilde gözükmeye başladığına inanır. Bu inancıyla beraber kaygı belirtileri daha da artar. Oysa arkadaşlarından çoğu yüzünde herhangi bir gerilim fark etmemişlerdir.

Sosyal Fobisi Olan Kişilerin Kaçındığı Yaygın Sosyal Ortamlar

Hazırlıksız yapılan konuşmalar
Bir iş yaparken başkası tarafından izlenme
Seyirci önünde hareket, gösteri ya da konuşma yapmak
Başkaları içerideyken bir odaya girmek
Toplu taşıma araçlarında ineceği durağı şoföre haber vermek
Umumi yerlerde yemek yemek
Çok tanımadığı birinin gözlerinin içine bakarak konuşmak
Çok iyi tanımadığı birine fikir ayrılığı ya da hoşnutsuzluğunu belirtmek
Yabancılarla tanışmak

Otorite olarak algılanan  kişilerle iletişim kurmak

Sosyal fobisi olan bir kişi ya bu ortamlardan bulunmaktan kaçınır ya da bu ortamlarda bulunurken kaygılarını kontrol etmek ve kendilerini daha güvende hissetmek için ‘güvenlik davranışları’ denilen belirli davranışlarda bulunurlar.

Güvenlik davranışları sosyal kaygısı olan kişilerin sosyal ortamda korktukları senaryonun ( çoğunlukla felaketleştirilmiş bir senaryo) başlarına gelmemesi için başvurdukları davranışlardır.

Kaçınma ve güvenlik davranışları kısa vadede kaygılarını azaltmalarına yardımcı olsa da ne yazık ki uzun vade de belirtilerinin daha da kronikleşmesini sağlar.

Çünkü kişi korktuğu ortamlardan kaçındığında aslında zihninden geçen felaket senaryolarının gerçekleşmediğine dair deneyimleri yaşamamış olur ve güvenlik davranışları devam ettiği sürece de görece daha az kaygılandıkları bir durumun nedenini güvenlik davranışlarına atfederler. Düşüncelerinin içerdiği hatalarla yüzleşme fırsatını kaçırmış olurlar.

Güvenlik Davranışlarına Örnekler
  • Ne konuşacağını zihninde tasarlamak, kelimeleri seçmek
  • Yavaş, sessiz yada çok hızlı konuşmak
  • Kendinden ve duygularından bahsetmemek, görüşlerini ifade etmemek
  • Güvenli bir kişiye ya da yere yapışmak
  • Sosyal ortamlarda bulunduğunda sürekli kaçış yolunu gözlemek
  • Ortama tam anlamıyla dahil olmamak, dışarıda kalmak, pasif bir rol üstlenmek.

Özetle, sosyal fobinin oluşumunda ve devam etmesinde kişinin inanç sistemlerinin ve düşünme alışkanlıklarının kritik bir önemi vardır. Bu kişiler sosyal performanslarını olduğundan daha ‘kötü’ ve kaygı belirtilerinin gözlenebilir yönlerini olduğundan daha fazla değerlendirirler.

Çevrelerindeki insanların tepkilerini öyle olmasa da olumsuz olarak algılamaya daha eğilimlidirler, kendilerine yapılan yapıcı yöndeki  geribildirimleri olumsuz  bir eleştiri olarak algılar ve geçmişi düşündüklerinde olumsuz sosyal geribildirimleri daha fazla hatırlarlar.

Sosyal fobi belirtilerinin kronikleşmesinde bu inanç sistemleri kadar kişilerin kaygılarını kontrol etmek için başvurdukları güvenlik ve kaçınma davranışları da rol sahibidir. Sosyal fobinin psikoterapisinde bu inanç sistemlerinin yerine daha gerçekçi ve işlevsel inançlar geliştirilmesi, kaçınma ve güvenlik davranışlarının azaltılması hedeflenir.